Ekim 29, 2022

Başlıksız bir yazı bu…

7 yıl önce yazdım bu yazıyı. 

7 yıl

Bazen birilerinde onun hareketlerini görüyorum hala, çoğunlukla hayıflanıyorum keşke yaşasaydı da şunları da görseydi diye, hep bir eksiklik…


Bazı insanlar hayata renk katarlar, farklıdır onlar, gittiklerinde de dokundukları insanlar için bir renk eksilir hayattan. Dün akşam yetiştirdiği insanlar, çocukluk arkadaşları, müzisyen arkadaşları, ahbapları, anılarını yaşadığı dostları , o anıları anlattığı arkadaşları ve ailesi için bir renk eksildi. Bazen huysuzdu, alıngandı, belki kolay kolay beğenmezdi ama bir o kadar vicdanlıydı, düşünceliydi, eğlenceliydi, gurmeydi, keyif adamıydı, çok farklıydı. Çok güzel de yaşadı, çok zor zamanlar da geçirdi. Ama hayatta çizgisini hiç bozmadı.

Ben onun birtanecik kızı oldum, o benim hep gururlandığım diğer babalara hiç benzemeyen birtanecik babam.

Dün gece onu hiç beklemediğimiz bir anda kaybettik. Kafamın içinde binlerce ses. Hiç uyuyamadım. Sesler hiç susmuyor. Demek derin acı böyle bir şey.

Şimdiden yaşayamayacağımız tüm o anları özlüyorum.

Yarın öğlen cuma namazı sonrası Marmaris te kaldırılacak. 

Çok çabuk üşürdü, hep sıcakta olacak...

Ekim 25, 2022

Buradaki hiçbir insan bilgisi, deneyiminin ötesine geçemez. John Locke

  Şimdiki aklım olsaydı o zamanlar psikoloji okumak isterdim. 

Evet bunu sık sık söyler oldum ama koca bir yalan. Yine gider Tekstil veya Moda üzerine bir şeyler okurdum çünkü elime kalemi kağıdı aldığım yaşlardan beri çiziyorum, hayal ediyorum, hayal ettiklerimi giyiyorum.

Ama asıl hayıflanan yanım içten içe neden tiyatro eğitimi almadın ki diye soruyor. Hele ki cici anneden tevekkeli tiyatro camiasının içinde büyümüşken. Her okul çıkışı kendimi Nisa Serezli-Tolga Aşkıner ekibinin içinde bulurken. Neyse bu ayrı bir yazı konusu, bunlar için ayrı bir zaman dertlenip yazacağım.

Konumuz psikoloji. Hani hakkında hiç bir şey bilmeden ahkam kesmeye bayıldığımız konu. Bu ne cüret bilmiyorum, 3 tane kişisel gelişim kitabı okuyan ordinaryüs profesör gibi dolaşıyor. Oysa başlı başına uzmanlık gerektiren zor bir iş. İnsanlarla uğraşıyorsun dahası mı var? Ama baştan şu konuda anlaşalım, çevremde ne kadar psikoloji okuyan varsa hepsi ayrı bir psikolog ihtiyacında gibi görünüyor. Terzi sökük ilişkisi mi bilemem. Teşhisi koyabilme cüretinde bulunmamın en büyük sebebi ise onların okulda okuduklarının birebir aynısını yooo hatta katbekat fazlasını hayat denilen okulda uygulamalı olarak görüp üstüne kendimce tez yazabilecek yaşlarda olmam olabilir.

Benim yaşıma gelip, benim geçtiğim yollardan geçip, yediğim kazıkları soslayıp hüpleyip, acı sözleri içmiş, tatlı laflara kanmış, yolda kalmış, başkaları adına utanmış, düşmüş kalkmış silkelenip yürümüş, yanlış insanlara güvenmiş, yalanlara inanmışsanız, hele benim gibi duygusal paratonerseniz, hele ki hisleriniz kuvvetli, EQ nüz IQ nudan fazlaysa, az biraz da “Nasıl hayatta kalmış bu yaşa kadar acaba” diye sorduruyorsanız kendinize, akıllı geçinen öyle  bir safsanız, işte o zaman çoook şeyi aşmış şahane bir psikolog olursunuz. Ben sadece alaylı bir meraklıyım…

Ki ben, Allahın şanslı kullarındanım, hani öyle hayatım roman olur tadında bir acı çekmedim. Arabeski sadece keyif için dinledim. Hani Rockçılar cover yaptığında ya da Bergen filmi çıktığında. Ama ben bile bezdiysem bu hayat kimlere ne yapmaz ?

Beni genellikle sessiz ve sakin bulurlar, aslında konuşkanım ama ya çevremde canım ciğerim dediğim insanların çok konuşkan olmasından ya da dinlemeyi konuşmaktan daha çok sevdiğimden pek de inandırıcı gelmiyor olsa gerek bu söylediklerim. Öyle ki biraz fazla konuştuğumu hissettiğimde kendimden sıkılıyorum. Ama başkalarını dinlemekten hiç ama hiç sıkılmıyorum. Benimki öyle sinsirellalık baabında etliye sütlüye bulaşmayayım sessizliği değil, beni tanıyanlar kırdığım potlardan bir nevi saf salaklık düzeyince çıkışlarımı bilir, ben daha ziyade gözlemlemeyi, karşımdaki konuşurken taktıkları maskeleri incelemeyi, ses tonunu, tınısını, neyi neden söylediğini çözmeyi seviyorum. Öyle fotoğrafik bir beynim yok bazen de körün gözüne sokulacak şeyleri görmüyorum ama bu dikkatimden kaçtığından değil, dikkatimi vermeye değer bulmadığımdan olabilir zira kolay da sıkılıyorum.

Bu kız neden bu kadar yapmacık, bu adamın derdi ne, ne dedi ama aslında ne söylemek istedi, bunun görgüsüzlüğünün sebebi nedir, ya şunun teşhirci hallerinin, şu ne eksiğini kapatmak istedi de böyle yaptı, bu neden böyle bir tavır aldı ? 

Kafamda binbir hikaye.

Daha fenası bunu özeleştirilerimde bile yapıyor olmam.

Bu kadar ince ve detaylı düşününce aslında herkese bir nevi hak vermiş de oluyorum tabii, nihayetinde şimdiki o, şu hallerdeyse, onun ne suçu var ki, ona bunu yaptıran kader utansın değil mi ama ?

Özeleştiri mirim. Ne zaman ki kendine karşı acımasız olur, özeleştiri yaparsın, ne zaman ki hatalarını kabul eder, kendini değiştirmeye başlarsın o zaman iyileşebilirsin bence. Yok ben halimden memnunum diyorsan o da bir seçim tabii, öyle de böyle de hayat devam eder. Ama gün gelir kazık kadar olur kendi değerini kendin belirlemezsen, aynı hataları tekrarlarsan, o gri maskeni takıp yapmacık nezaketinle gülümser, eğilir bükülürsen, ve bundan utanmazsan, bir gün büyüdüğünde ve yalnız başına kalıp düşündüğünde, bir aydınlanma gelir kovalamak isteyeceğin. Bakarsın ki sonu gelmek bilmeyen bir kitabın yavan cümleleri gibi anlamsız bazı şeyler.

Ben sadece okuyorum ve düşünüyorum. Psikolog değilim, uyduruktan sertifika alıp psikolog geçinenlerden de değilim, kimseye akıl vermiyorum, benimki kendime zor yetiyor, sadece meraklıyım, gözlemciyim, tecrübelerimi ve fikirlerimi paylaşıyorum, daha ömrüm olursa hayattan öğreneceğim çok şey var, muhtemelen de cahil cesaretiyle yazıyorum bu satırları ve umuyorum ki 3 yıl sonra beğenmem bu yazdıklarımı da. 

Dip not : Günümüz dünyasında hele ki ülkemizde her Ana sağlığa aile doktorunun yanısıra bir psikolog da atanması gerektiğine inanıyorum. 

Dip sos : Realite programları, sabah kuşakları, 3. Sayfa haberleri, iş yerinizdeki güruh, ana haber bülteninde küfrettimleriniz, trafikte, kahve sırasında, ya da hayatın herhangi bir alanında karşınıza çıkanlar sinirinizi bozabilir, ama sinema ve dizi sektörü sağolsun, insan ve toplum psikolojisi üzerine acayip iyi yapımlar var. Dizilerden “The Leftovers” bence en iyisidir ve her ne kadar zombi dizisi diyecek şuursuzlar karşınıza çıkacak olsa da  “The Walking dead “ ; filmlerden Joker ve Platform’u izlemediyseniz hemen izleyin.



Ekim 23, 2022

Yazmak

 Düşünüyorum da, bir zamanlar bloguma bir şeyler yazmadığım sadece bir gün bile kendimi kötü hissetmeme sebep olurdu.

Şimdi ise aylarca uğramıyorum. Aklıma geliyor bir an, kim bilir ne kadar çok zaman oldu yazmayalı diyorum ve hemen ardından bambaşka, hayatın içinden sözde daha aciliyeti olan bir şey aklıma takılıyor, ve unutup gidiyorum.

İçimde uyuyan bir peri kalemi elinde uyuyakalmış gibi.

Geçenlerde kitaplığı düzenlerken, yine oradan buradan notlar, kağıtlar, karalamalar çıktı. Kısa hikayeler, başlanıp sonu gelmemiş öyküler, aklımda yer eden kahramanlar, anılar, günlükler…

Terkedilmiş çocuklar gibi bekliyorlar orada. Hayal ediyorum, bir gün yazacağım ve bitireceğim. Kimse okumasa bile ben yazıp bitirdiğimi bileceğim ya, o hazzın hiç bir şeye benzemeyeceğine eminim. Bazen de ümitsizliğe kapılıyorum, yazabilecekken yazmadan gideceğim bu diyardan diye. Bu dünya için bir hiç tabii ki bu, ama benim evrenimde benim için dünyayı fethetmek olabilir bir nevi.

Hep bir şeyleri beklemekten sıkıldı o peri, hep bir işim, hep bir önceliğim var. Hani bir koltukta battaniyenizi alıp uzandığınızda, yattıkça yatanız gelir ya, benimki de saçı başı dağılmış, sehpanın üzeri abur cubur dolu, yarı açık gözlerle yatarak geçiriyor günlerini. Kalem mi ? Muhtemelen saçlarının bir tutamını tepede topuz yapmış ona takmıştır. Artık yazacağım dediğimde bile bana inandığını sanmıyorum. 

Daha çok okumalıyım bu aralar. Kıskanmalıyım o satırları yazanları. Kahramanlara kızmalı, hikayelere sövmeli, olayların geçtiği yerlerde yürümeliyim. Şarkısını mırıldanmalı, uyumaya gittiğimde sahneleri fotoğraflamalıyım.

Özlüyorum…

Yazmak ya da yazmamak

İşte bütün mesele bu…