Kayıtlar

“O” kim ?

Pencereyi ben açtım, ortalığı dağıttığı için rüzgara nasıl söylenebilirim ki ? Geçenlerde bir arkadaşım Instagram gönderilerine bayılıyorum dedi. Evet dedim ben de seviyorum, sevdiğim için paylaşıyorum ama tabii ki hayat bu renkli eğlenceli mutlu karelerden ibaret değil. Onlar hayatın içinden hatırlamak istediğim anlar sadece. Sanırım Instagram‘ı bir günlük gibi tutuyorum. Oraya koyduğum fotoğraflar geriye dönüp baktığımda o gün neler yaptığımı neler hissettigimi, altındaki notlar ise o güne dair neler düşündüğümü yazdığım birer günlüğe dönüşüyor. Bazen uzun zamandır görüşmediğim bir arkadaşım oraya tek bir cümle dahi    yazdığında o bağ tekrar kuruluyor. Paylaştığım bir hikaye birisine ilham verebiliyor. Bana bunu yazdıklarında da mutlu oluyorum tabii. Hayattan öğrendiklerimi paylaşmayı, onu okuyan insanların fikirlerini merak ediyorum. Siz sadece fotoğrafı görüyorsunuz ben o fotoğrafa dönüp baktığımda o gün hissettiklerimi hatırlıyorum iyi ya da kötü anıları. Kaydırarak önüm...

Küçük mutlu anlar

Resim
  Hayat akıp giderken bizi mutlu eden şeylere ne kadar zaman ayırabiliyoruz? Normların, görevlerin, alışkanlıkların dışına çıkarak bizi gerçekten mutlu edecek şeylerin ne kadar farkındayız ki zaman ayırabilelim? Misal, en son ne zaman mutlu oldunuz? En son ne zaman öyle hissettiniz? Ya da şöyle sorayım, mutluluk bir süreç midir, yoksa bir sonuç mu? Bu soruya bakış açımız bile cevabımızın ne olabileceğini gösteriyor. Bu aralar beni mutlu eden çok şey var. Gizli gizli teşekkür ediyorum yaradana. O da aferin kızıma diyor ki bir ufak sürpriz daha yolluyor bana. Tabii ki hayatımda beni zorlayan, üzen, kıran da çok şey oluyor ama sanırım burada asıl olan onlara odaklanmamak. Açıklama yaparak yaşamak yerine akışına bırakarak nefes almak. Bayılıyorum o söze. "İnsan umursamadığı her şeyin galibidir.". Gerçekten filmde geçiyor mu bu replik bilmiyorum ama ilk duyduğumda her ne kadar hoşuma gitse de uzun bir süre bunu nasıl yapabileceğimi bilem...

Unutmak mı, hatırlamak mı? Sizin süper gücünüz hangisi?

Bu yazının şarkısı: Chubina  Unutmak mı,  hatırlamak mı?  Sizin süper gücünüz hangisi? Benim hafızam kötüdür. Her şeyi unuttuğumu iddia edemem tabii ama hafızanın da farklı yetenekleri olduğunu düşünüyorum. Benimkinin yeteneği yön mesela.Gecenin bir vakti bir yere götürseler dönüş yolunu bulurum, haritaları iyi okurum, defalarca iş gezilerine tek başına başka ülkelere gittim ve yıllardır orada yaşıyormuşum gibi hallettim işlerimi. Ama gel gör ki bazı konularda da berbatım. Beni bir grup insanla tanıştır, üçüncü isme geldiğimde birincinin adını unutmuş olurum. Bir gün caddede biri karşıdan gelip boynuma sarılmış bana ismimle hitap edip işyerinden ailemden haberler sormuştu, ben de bozuntuya vermeden cevapladım. Hatta ben de ona sorular sorarak nereden tanıdığımı çıkarmaya çalıştım ama nafile. Öpüşüp ayrıldık ve ben hala onun kim olduğunu hatırlamıyorum. Mesela sayfalarca replik ezberlerim ama şarkı sözlerini ...

Paradoks

Geçen gün ilginç bir habere rastladım.     Ne kadar doğru bilmiyorum sonuçta artık günümüz dünyasında her şeyin doğruluk derecesini sorgulamamız lazım. Hatta şimdi bahsedeceğim konu gerçekten sorgulanması gereken bir şey. Ama aklımızın alamadığı şeylerin gerçek olamayacağını düşünmek ne kadar doğru olur?    Haberin Türkçe’ye çevrilmiş hali şöyle:   Fizikçiler, şimdiki seçimlerimizin geçmişteki olayları değiştirebileceğini öne süren bir kuantum etkisi keşfetti, retro nedensellik olarak bilinen bir kavram ortaya atılmış. Bu deneylerde, parçacığın durumu, parçacığın yolculuğu başladıktan sonra alınan ölçüm kararlarından etkilenmiş gibi görünüyor.Bu, zamanda seyahate veya tarihin yeniden yazılmasına izin vermese de, geleneksel neden ve sonuç fikirlerine meydan okuyor ve kuantum gerçekliğinin önceden düşündüğünden daha birbirine bağlı olduğunu gösteriyor.   Haber bu. Açıkçası zamanın geriye doğru aktığına ya da reenkarnasyona inananlara göre bizlerin defalarca h...

Bu bir doğum günü yazısıdır...

Resim
  Biraz önce arkadaşlarımı uğurlarken, kapının önünde ayaklarımıza dolanan kediyi görünce, ona mama vereyim dedim. Başka kediler de geldi.. Hepsine ayrı yerlere mama koydum çünkü bilirsiniz bir şeyler yerken paylaşmayı sevmezler ki biz insanlar bu huylarına söyleniriz sanki kendimiz çok paylaşımcı varlıklarmışız gibi. Neyse konumuz bu değil,  onlar yerken içeri girdim kapıyı kilitledim. Saate baktım, gece yarısı olmuş, doğum günümün ilk dakikaları. Aslında yatmayı planlıyordum, bu aralar biraz abarttım bu işi, önceleri birde yatarken, şimdi bakıyorum da saat ikileri üçleri bulabiliyor. Ama sonra masanın üzerinde beni bekleyen bilgisayarı gördüm, sabahtan beri açıp yazdığım öykülerden birine devam edecektim sözde. Ekranı açtım, sonra yeni bir sayfa açtım ve işte bunları yazıyorum.   20 yıl önce, bloğa bir gün yazmasam kendimi kötü hissettiğim günlerin üzerinden çok geçti. O zamanlar benim için önemli olan şeyleri hatırlamıyorum bile, çok insan silindi gitti, ben bile ...

Başlıksız bir yazı bu…

7 yıl önce yazdım bu yazıyı.  7 yıl Bazen birilerinde onun hareketlerini görüyorum hala, çoğunlukla hayıflanıyorum keşke yaşasaydı da şunları da görseydi diye, hep bir eksiklik… Bazı insanlar hayata renk katarlar, farklıdır onlar, gittiklerinde de dokundukları insanlar için bir renk eksilir hayattan. Dün akşam yetiştirdiği insanlar, çocukluk arkadaşları, müzisyen arkadaşları, ahbapları, anılarını yaşadığı dostları , o anıları anlattığı arkadaşları ve ailesi için bir renk eksildi. Bazen huysuzdu, alıngandı, belki kolay kolay beğenmezdi ama bir o kadar vicdanlıydı, düşünceliydi, eğlenceliydi, gurmeydi, keyif adamıydı, çok farklıydı. Çok güzel de yaşadı, çok zor zamanlar da geçirdi. Ama hayatta çizgisini hiç bozmadı. Ben onun birtanecik kızı oldum, o benim hep gururlandığım diğer babalara hiç benzemeyen birtanecik babam. Dün gece onu hiç beklemediğimiz bir anda kaybettik. Kafamın içinde binlerce ses. Hiç uyuyamadım. Sesler hiç susmuyor. Demek derin acı böyle bir şey. Şimdiden yaşayama...

Buradaki hiçbir insan bilgisi, deneyiminin ötesine geçemez. John Locke

  Şimdiki aklım olsaydı o zamanlar psikoloji okumak isterdim.  Evet bunu sık sık söyler oldum ama koca bir yalan. Yine gider Tekstil veya Moda üzerine bir şeyler okurdum çünkü elime kalemi kağıdı aldığım yaşlardan beri çiziyorum, hayal ediyorum, hayal ettiklerimi giyiyorum. Ama asıl hayıflanan yanım içten içe neden tiyatro eğitimi almadın ki diye soruyor. Hele ki cici anneden tevekkeli tiyatro camiasının içinde büyümüşken. Her okul çıkışı kendimi Nisa Serezli-Tolga Aşkıner ekibinin içinde bulurken. Neyse bu ayrı bir yazı konusu, bunlar için ayrı bir zaman dertlenip yazacağım. Konumuz psikoloji. Hani hakkında hiç bir şey bilmeden ahkam kesmeye bayıldığımız konu. Bu ne cüret bilmiyorum, 3 tane kişisel gelişim kitabı okuyan ordinaryüs profesör gibi dolaşıyor. Oysa başlı başına uzmanlık gerektiren zor bir iş. İnsanlarla uğraşıyorsun dahası mı var? Ama baştan şu konuda anlaşalım, çevremde ne kadar psikoloji okuyan varsa hepsi ayrı bir psikolog ihtiyacında gibi görünüyor. Terzi sökü...